28 Mart 2009

MİLFÖYLÜ KURABİYE


Merhaba arkadaşlar.... Öncelikle elim kazaya çok üzüldüğümü belirtmekle işe başlıyorum.6 tane insan göz göre göre gitti. Şu çağda şu devirde böyle bir olay....Bilmiyorum,diyecek birşey bulamıyorum.Şu an sözün bittiği yerdeyim diyebilirim canlarım. Allah ölenlere rahmet ailelerine sabır versin. Bunu demekten başka birşey gelmiyor vede gelmedi elimizden....İnanın içim çok yandı..
Ben bu kurabiye tarifini sevgili arkadaşım Birsel ve İrem 'in sitesinde görmüştüm çok beğendim.Ama ben alttaki hamuru beceremedim.O yüzdende kendi kurabiye hamurumu uyguladım.
Gelelim tarifimize...
Malzemeler:
125 Gram margarin
1 Yumurta
2 Kaşık yoğurt
1/2 Çay bardağı pudra şekeri
1/2 Paket kabartma tozu
Aldığı kadar un
5 tane milföy hamuru
Yapılışı:
Yoğurt, eritilmiş margarin,pudra şekeri, yumurtanın sarısı ve kabartma tozu karıştırılır. Aldığı kadar unla yumuşak bir hamur yapılır. Hamuru yarım cm. açarak kalıpla kesilir ve yağlanmış tepsiye dizilir.Milföy hamurları merdane ile biraz inceltilir. Kurabiyelere şekil verilen kalıpla milföy hamurlarından parçalar kesilir. Kurabiye hamurlarının üzerine yumurta akı sürülerek milföy hamurları yerleştirilir. Üzerlerine birer tane kuru üzüm yada fındık koyulur Önceden ısıtılmış 180 derece fırında milföyler hefifçe pembeleşinceye kadar (yaklaşık 20 dakika) pişirilir. Kurabiyeler soğuyunca üzerine tarçınla karışık pudra şekeri elenir. Afiyet olsun...
Fotoğraftaki 2. kurabiyelerde aynı hamurla aynı şekilde ama ben artan kırıntı kalan milföyleri bir araya getirerek ince çubuklar halinde burgu yaptım ve yuvarlak kesilmiş hamurların üzerine yerleştirdim. Pişirdikten sonrada pudra şekeri eledim. Tercih sizin arkadaşlar..
Bu tarifimide P.D.Ç.S.E. 39 'a ev sahipliği yapan http://pastakur.blogspot.com/ arkadaşıma göderiyorum...Kolay gelsin arkadaşım......

17 Mart 2009

YEŞİL MERCİMEK SALATASI


Merhaba arkadaşlar. Bu akşam yine çok yoğundum günüm vardı. Gün arkadaşlarıma yeşil mercimek salatası yaptım.Çok harika oluyor. Misafirlerimde çok beğendi. Bu tarifi bir sitede görmüştüm ama şuan ismini hatırlayamadım.Malzemeleride aklımda kaldığınca kullandım. Umarım sizlerde beğenirsiniz.
Malzemeler:
1 Su bardağı yeşil mercimek
Yarım bağ yeşil soğan
Yarım bağ maydonoz
2 veya 3 tane yeşil biber
2 veya 3 tane közlenmiş biber
2 tane orta boy salatalık
Birkaç tane kornışon turşu
Yeşil zeytin
Zeytin yağı
Limon suyu
Yapılışı:
Yeşil mercimek haşlanır suyu süzülür ve bütün malzemeler ince ince doğranarak mercimeğe karıştırılır. Tuzu,zeytin yağı ve limon suyunu arzunuza göre kullanabilirsiniz.
Ben buraya malzemeleri miktar olaarak yazdım ama siz zevkinize göre ayarlayabilirsiniz miktarlarını. Yapanlara şimdiden afiyet olsun.......
Bu salatamı P.D.Ç.S.E. 38 'e ev sahipliğini yapan http://arzumhobii.blogcu.com/ arkadaşıma gönderiyorum.Kolay gelsin arkadaşım......

13 Mart 2009

ANLAMLI BİR YAZI

ÇOCUGUNU ÖYLE KARŞILA Kİ; Eve geldiği zaman, en güzel yere geldiğini hissetsin....

EŞİNİ ÖYLE KARŞILA Kİ; Yanına geldigi zaman, en dogru insana kavustuğunu hisssetsin....

ANNENİ ÖYLE KARŞILA Kİ; Doğumundaki ağrıları lezzetle takas etsin...

BABANI ÖYLE KARŞILA Kİ; Ömür boyu bir başka evlada imrenmesin...

FAKİRİ ÖYLE KARŞILA Kİ; Ona serdiginden büyük, bir dua sofrasi sersin....


ZENGİNİ ÖYLE KARŞILA Kİ; Senin gönlünü gördüğünde, kendi gönlünün fakirliğinden kahretsin.....

9 Mart 2009

MAKARNALI BÖREK




Arkadaşlar bu böreği http://cedene.blogcu.com/ da gördüm. Bende denedim hakikaten çok değişik bir börek. Sizlerinde denemenizi tavsiye ederim. Eskiden elimizde bir pasta defteri içinde 3-5 tarif veya gazetelerden kesilmiş tarifler , onlarada hamur işlerini yaparken ya yağ damlamıştır ya su yazıların şekli şemali bozulmuştur. Onlardan aynı şeyleri yapar dururduk. Öyle değilmi arkadaşlar. Ama şimdi İnternet sayesinde biebirinden becerikli arkadaş bloglarımız oldu her şey elimizin altında... Çok süper şeyler öğrendik arkadaşlar birbirimizin sayesinde...İyiki varsınız arkadaşlar iyiki varsınız bloglar.... Tarifde hiç bir farklılık yapmadan denediğim için aynen yayınlıyorum.

MAKARNALI BÖREK
Malzemeler:
1 çay bardağı süt
1 çay bardağı zeytin yağı
1 çay bardağı yoğurt
1 cay kaşığı karbonat(1 yemek kaşığı suda eriterek kat)
1 çay kaşığı tuz
1 tane yumurta
Aldığı kadar un
Makarnalı Harç:
1/2 paket haşlanmış fiyonk makarna
1 yumurta
1 çay bardağı zeytin yağı
1 su bardağı peynir (rendelenmiş)
1 tutam kıyılmış maydanoz
Tüm malzeme iyice karıştırılır ve yufkaların arasına serilir.

Yapılışı:
Kulak memesi yumuşaklığında bir hamur yapılacak. Hamur ceviz büyüklüğünde 30 parçaya ayrılacak. Bu parçalar elle tek tek yuvarlak bir şekilde açılacak. 15 yuvarlak parça aralarına nişasta serpilerek üstüste konulacak ve merdane yardımıyla açılacak. Açılan bu 15 li yufka yağlanmış tepsinin altına yayılacak. Bu yufkanın üstüne hazırlanan makarnalı iç konulacak ve diğer 15 parçada aynı şekilde açılarak yufka yapılacak ve harcın üstüne serilecek.
Börek pişmeden istediğiniz büyüklükte karelere bölünecek ve üzerine 200 gr eritilmiş margarin gezdirilecek.200 derece ısıtılmış fırında kızarana dek pişirilecek.Afiyet olsun...
Böreğin altındaki resim neyin nesi diyeceksiniz ama...... Eeeeeeee çocuk olan evde böyle şeyler yaratılır.Canım oğlum yaptı onu, anneciğim bunu benim için mutlaka sitene koy diye yalvardı. Bende kırarmıyım onu.
Ayrıca arkadaşlar hazır böreğimi yapmışken P.D.Ç.S.E. 38 ev sahipliğini yapan http://arzumhobii.blogcu.com./ arkadaşıma katkıda bulunmak istiyorum. Kolay gelsin arkadaşım..


8 Mart 2009

MEVLÜT KANDİLİ

BÜTÜN İSLAM ALEMİNİN KANDİLİ MUBAREK OLSUN

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ

BÜTÜN KADINLARIN KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN
Kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak yolunda verdiği savaşın temsili başlangıcı 8 Mart 1857 yılında Amerika’nın New York kentinde tekstil sektöründe çalışan yüzlerce kadının düşük ücretlerini, uzun çalışma saatlerini ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etmek için grevler yapması olarak kabul edilmektedir.
Bu olaylardan 52 yıl sonra Danimarka’nın Kophenhag şehrinde düzenlenen Kadın Sosyalist Enternasyonel toplantısında 8 Mart 1857 de New York’ta başlayan, kadınların haklarını kazanılması ve kadınların birlikteliği mücadelesinin her yıl Kadın Günü olarak kutlanmasını kararlaştırdılar.
Kadın hakları mücadelesinde 1975 yılı büyük özellik taşıyordu. Uluslararası Kadınlar Yılı olarak kutlandı. Bu yıl etkinlikleri içerisinde Birleşmiş Millteler 8 Mart gününü Dünya Kadın Günü olarak kutlamaya başladı. İki yıl sonra 1977 de, Birleşmiş Milletler genel toplantısında Kadın hakları, uluslararası barış günü olarak kabul edildi.
Bu kabulün altında iki temel neden açıklandı, Dünya barışının korunması, sosyal gelişim için ve temel insan haklarının kullanılması için kadınlarında eşitlik ve kendilerini geliştirmelerine olnak gereksinimi idi. Kadınlara eşit hakların verilmesinin Dünya barışını güçlendireceği kabul edildi.
Dünya Kadınlar Günü kadınlar açısından çok daha farklı bir gün günümüzde. Kadın haklarının kazanılmasında nerelerden başlandığını ve bugünlere nasıl gelindiğinin hatırırlanması içinde özel bir gün. Bir çok gelişmiş ülkede kadın hakları çok ilerlemeler göstermiş olsada, ülkemizde ve gelişmeke olan ülkelerde kadın hakları ne yazıkki istenen seviyelerden oldukça uzakta. Dünya Kadın Günü dünya kadınları arasında da bir dayanışma ve deneyim değişimi günü.
Dünya Kadınlar Günü ülkemiz içinde de kadın haklarının kazanılması, iyileştirilmesi için konunun gündeme gelmesinde de önemli bir gün. Kadın haklarının ülkemizde kullanımı ne yazık ki homejen bir dağılım göstermiyor. Kazanılan deneyimlerin, tüm ülke sathına yayılması için yılda bir gün olsa da Dünya Kadınlar Günü bizim için ayrı bir önem taşıyor.
Dünya genelinde kadın haklarında son yıllarda meydana gelen artış dahi bir çok gerçeği değiştirbilecek nitelikte değildir. Dünyadaki en fakir insanların büyük bir çoğunluğu kadın, dünyadaki eğitim almamış insanların büyük çoğunluğu yine kadınlar. Kadınlar bugün ülkemizde de erkeklere göre %25 - 50 oranında daha az ücretle çalıştırılmaktadırlar.
Bu gün bir Dünya Kadın Günü olmasını sağlayan tarihteki bazı önemli kilometre taşlarını aşağıda veriyoruz:
1857 New York: kadinlar 12 saatlik günlük çalışma saatine, düşük ücrete karşı yürüyüşler yaptılar. Polis tarafından dağıtıldılar.
1908 New York: 15.000 kadın daha kısa çalışma saati, daha iyi gelir ve oy hakkı için yürüdü. Doğum izni istediler. Kullandıkları slogan “Ekmek ve Gül ” idi. Ekmek yaşama güvencesi, karın tokluğunu, gül ise daha kaliteli yaşamı simgeliyordu.
1909 İlk Kadın Günü 28 Şubat ta kutlandı. Avrupa’daki kadınlar da Şubat ayının son pazar gününü Kadın Günü olarak kutladı.
1910 Clara Zetkin isimli bir Amlan sosyalist kadın, kadın Sosyalist Enternasyonelinde Dünya Kadınlar Günü olmasını önerdi ve kabul edildi.1911 Kophenag kararından sonra ilk kez 19 Mart ta Avusturya, Danimarka, Almanya ve İsviçre de kutlandı. Yüz binlerce kadın ve erkek değişik aktiviteler yaptılar. Oy verme, seçme seçilme hakları yanısıra meslek edinme ve mesleki eğitim görme haklarını istediler.
Bu kutlamalardan 2 hafta sonra Triangel yangınında 140 kadın öldü. Bu olay Amerika çalışma kurallarını büyük ölçüde etkileyen bir yere sahiptir.
1917 Rus kadınlar ” ekmek ve barış” için grev yaptılar. Yaşam koşullarının kötülüğünü protesto ettiler. Bu olay 8 Mart ta olmuştur ve daha sonra bütün Avrupa ülkeleri tarafından da kabul görmüştür.
1977 Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Kadın Hakları ve Dünya Barışı Günü olarak 8 mart’ı kabul etti.
Sevgili arkadaşları mu yazı http://www.buzlu.org/ sitesinder alıntıdır.

4 Mart 2009

PEYNİRLİ PATATESLİ KEK

Merhaba arakadaşlar... Bu keki ben çok seviyorum ve bu aralar kötü takıldım buna sık sık yapıyorum bu akşamda sizlerle paylaşayım dedim. YayınlamışkendeP.D.Ç.S.E. 37 ye ev sahipliği yapan arkadaşım http://sevincceden.blogcu.com/ 'a bende katkıda bulunmak istedim. Hadi arkadaşım kolay gelsin
Gelelim tarife
Malzemeler:
3 Yumurta
1 Su bardağı sıvı yağ
1 Su bardağı yoğurt
1 Tane ortaboy soğan
3 Orta boy patates
1 Su bardağı peynir
1 Pk. kabartma tozu
2,5 Su bardağı un
Tuz,karabiber,maydonoz
Yapılışı:
Yumurta, yoğurt, sıvı yağ karıştırılır. Patates küp küp doğranır, soğan ince ince doğranır,peynir rendelenir, un, kabartma tozu, tuz, maydonoz ve karabiber ilave edilerek hamur karıştırılır. Yağlanmış kek kalıbına dökülerek 180' de önceden ısıtılmış fırında pişirilir.Fırından çıkartılarak soğumaya bırakılır. Kalıptan çıkartılarak dilimlenerek servis yapılır. Afiyet olsun arkadaşlar.
Not: Arkadaşlar ben birkaç parça sosis doğradım, biberli yeşil zeytin doğradım. Tarifte yoktu ama çok güzel oldu tavsiye ederim arkadaşlar........................



3 Mart 2009

BEN OKUMAYACAĞIM

Merhaba arkadaşlar bu yazıyı bana sevgli arkadaşım Ayla göndermiş. İnanın okurken boğazım düğümlendi . Bizlerde bir çalışan anne olduğumuz için buna benzer sıkıntıları her zaman yaşadak ve halende yaşamaktayız.Maalesef ekonomik şartların getirdiği budur. Siteme gelen bütün arkadaşlarımın bu yazıyı okumalarını tavsiye ediyorum. Teşekkür ederim canım arkadaşım Ayla................
BEN OKUMAYACAĞIM
Mart ayı gelmişti ama kızım hala okumaya geçmemişti. Ödevlerini yapmamak için bir sürü bahane buluyordu. Elimden geldiğince ilgileniyor, çalışma şevki kazanması için çabalıyordum. Ancak hiçbir gelişme yoktu. Adeta inatla okuma-yazma öğrenmemeye çalışıyor gibiydi. Öğretmenliğin kazandırdığı bütün deneyimlerimi kullanıyor, hiçbirinin işe yaramadığını gördükçe paniğim artıyordu.Kızımdan bir yaş küçük oğlum ve henüz yedi aylık bebeğim den çalabildiğim her dakikayı kızıma ayırıyor, ancak öğretmeniyle her konuştuğumda büyük bir düş kırıklığı ile eve dönüyordum. 'Kızım acaba geri zekalı mı' diye düşündüğüm oluyor, bu düşünceler yüzünden beynimin zonklamasını geçirmek için iki, üç tane ağrı kesici almak zorunda kalıyordum.
O soğuk mart akşamında, sönmeye yüz tutmuş sobanın yanında, kızıma heceleri söktürebilmek için uğraşırken, onun ilgisizliği kalan son sabrımı da tüketti. Ayların birikimiyle kızı mı omuzlarından tutup, silktim ve minicik yanağına hatırladıkça utandığım' bir tokat attım. Yanağı kıpkırmızı oldu. Şaşkın ama kızgın baktı. Ağlamamak için minik dudaklarını sürekli büküyor, bakışları kalbimin ötelerine doğru ok gibi ilerliyordu.Sessizliği bozan ben oldum."Neden? Nazlıhan neden? Niçin okumayı öğrenmek için gayret göstermiyorsun? Sen aptal değilsin. Neden kendine aptalmışsın gibi davranılmasına izin veriyorsun?"Bir an durdu, sonra sesinin bütün yırtıcılığı ve kiniyle, "Çünkü ben okumak istemiyorum" diye haykırdı. Kulaklarıma inanamıyordum. Yüksek tahsil yapıp, iyi bir geleceği olacağını düşledim biricik kızım, benim, ben öğretmen Emine Özgenç'in kızı "Okumak istemiyorum" diye bağırıyordu.Hayal kırıklığı ve şaşkınlık içerisinde "Neden?" diye sorabildim."Çünkü ben senin gibi okuyup, öğretmen olup, çocuklarımı evde yalnız bırakıp işe gitmeyeceğim, Çalışmayacağım, Ben sadece anne olacağım."Kızım konuşmuyor, adeta beni tokatlıyordu.
Başım dönüyor, gözüm kararıyor, bu sözlerin gerçekten kızıma mı ait olduğunu anlamaya çalışıyordum. Evet bu sözleri bana yedi yaşındaki kızım söylüyordu. "İnsan şimdi bayılmaz da ne zaman bayılır" di ye düşündüm. Sanki, birden, gözlerimin önünde bir sinema perdesi açıldı ve acı bir film oynamaya başladı. Yozgat'ın Nohutlu Tepesi'nde, o her çıkışımda hiç bitmeyeceğini düşündüğüm yokuşun başındaki bir türlü ısıtamadığım evi hatırladım.12 Eylül sonrası, eşimin (birçok insana yapıldığı gibi) hiç anlayamadığım bir tarzda ve sebepsizce tutuklanıp cezaevine götürülüşü. Aylarca tutuklu olduğu halde mahkemenin bir türlü başlamayışı. Yıllarca süren ve benim, eşimin neden tutuklandığını beraat ettikten sonra bile anlamadığım mahkemeler. Bakamadığım için dokuz aylık oğlumu Samsun'a, anneme bırakmam. Bakıcı ve anaokulu masraflarını karşılayamadığım için, iki yaşındaki kızımı her gün çalıştığım liseye götürüşüm. Yavrumun öğretmenler odasında koltuklarda uyuyuşu. Uykusunun en derin yerinde çalan teneffüs ziliyle yavrumun fırlayıp koltuklara oturuşu. Sonra müdürün beni çağırıp, "Bak Emine Hanım, biliyorum zor durumdasın ama seni gören herkes çocuğunu okula getirmeye başladı. Burası çocuk yuvası değil ki. Bir daha kızını okula getirme" deyişi. O günden sonra iki buçuk yaşındaki kızımı o koskoca, o sopsoğuk evde, yalnız başına bırakıp, dönene kadar kızımı koruması için Allah'a yalvarışlarım. Acıkır ve susar diye etrafa bıraktığım su bardakları ve yiyecekler. Her akşam eve döndüğümde yavrumu bir köşede battaniyenin altında büzüşmüş buluşum."Yavrum, iyi misin? Korktun mu?" diye sorunca, "Korktum, ağladım, ağladım, yoruldum, sustum, sonra yine ağladım" diyerek boynuma sarılışı. Bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerimin önünden. Bir türlü filmin sonu gelmiyordu.
Nisan sonlarına doğru bir öğle paydosunda eve gelmiş ve zili çalmak zorunda kalmıştım.O sabah telaşla çıkarken anahtarı evde unutmuştum. Ama çok dert etmemiştim. Nasılsa kızım evdeydi. Kapıyı açardı. Ama açmadı. Açmadığı gibi sesinin bütün gücüyle "Anne" diyerek ağlıyordu. "Kızım, ben annenim, aç kapıyı" dedikçe o "Hayır sen annem değilsin. Sen kurtsun. Beni yiyeceksin" diye feryat ediyordu. Ne söyledimse inandıramadım. Dinlediği bir masaldan etkilenmişti besbelli. Yavrum, minik yavrum korkuyor ve ağlıyordu. Yarım saat uğraşmış, ikna edememiştim.Yapacağım tek şey vardı. Bir şekilde içeri girmek. Ama nasıl? Kapıyı kıracak gücüm yoktu. Nohutlu Tepesi'nde çilingir ne gezerdi. İçerde yavrum feryat figan ağlıyordu. Neden sonra alt kata inmeyi düşündüm. Kapıyı açan komşuma bir yandan olayları anlatıyor, bir yandan balkona doğru koşuyordum. Bir sandalye bulup balkona yerleştirdim ve üst kattaki evimin balkonuna ulaştım. Ben, 153 santimlik ufak tefek kadın, bir sandalye yardımıyla nasıl olup üç metrelik tırmanışı gerçekleştirerek, üçüncü kattaki evimin balkonuna ulaştım. Hala anlamış değilim. Sanki görünmeyen bir el beni yukarı çekti. Balkonun kapısı pek sağlam olmadığından, kilidi kolayca açıp içeri koştum. Kızım kapının dibine oturmuş, başını bacaklarının arasına sıkıştırmış ağlıyordu. Sarıldım, sarıldım, sarıldım... Göz yaşlarım onunkiyle karıştı. Koynuma büzüldü. Sadece "Annem, anneciğim, kurt beni yiyecekti" diyebiliyordu. O gün öğleden sonraki ilk dersimi kaçırdım. Müdürün ikazına rağmen kızımı sınıfıma götürdüm. Önce müdür muavini, sonra müdür tarafından azarlandım ama hiç cevap vermedim. Sadece göz pınarlarımda iki damla yaş belirdi. Ve o yaşlar müdürün birden susup özür dilemesine sebep oldu.
Evet bu acı film bitecek gibi değil. Kızımın sesiyle irkildim."Ben okumayacağım. Anne olacağım diye feryat ediyordu. Feryat etmiyor sanki beni tokatlıyordu. Ona iyi bir anne olamadığımı ve bundan duyduğu rahatsızlığı bu sözlerle haykırıyordu yüzüme. Hayatımın hiçbir anında böylesine bir acı yaşamamıştım. Hiçbir söz yüreğimi ve belleğimi böylesine hırpalamamıştı.Kızımın kestane rengi saçlarını okşadım. Tokadımla kızaran yanağını öptüm. Başını göğsüme bastırdım. Onun hafızasında yer eden bütün acıları silmek istiyordum. En doğru, en eğitici sözleri bulmalıydım. Ama nasıl?.. Bu allak bullak beyinle nasıl?Öğlece ne kadar kaldık bilemiyorum. Bir ara konuşacak gücü bulabildim."Kızım, her okuyan kadın çalışmak zorunda değildir. Sen iyi bir anne olmak istiyorsun. Ben de iyi bir anne olmanı istiyorum. Ancak, okursan, bilgili olursan, iyi bir anne olabilirsin. Çalışmak zorunda değilsin ki. Sen de evde çocuklarına bakar, onlara okuma yazma öğretirsin" diye devam eden birçok cümle sıraladım peş peşe.
Kızım ikna olmuş görünüyordu. Ertesi gün okuldan geldiğinde onu masanın başında Cin Ali kitabını okurken buldum. Kızım, okuyup yazmayı aylar önce öğrenmiş fakat ısrarla herkesten saklamıştı.Öğretmeni şaşkındı. "Nasıl olur da bir çocuk, bir günde bu kadar ilerleme kaydedebilir?" diye soruyordu. Bu sorunun cevabı öyle uzun ve anlaşılması öyle güçtü ki... O an susmak, en güzel cevaptı çünkü bu sorunun cevabını ancak ben ve Nazlıhan anlayabilirdik.
Şimdi kızım, Gazi Üniversitesi'nde işletme okuyor. Anadilini çok iyi okuyup, yazdığı gibi iyi derecede İngilizce de biliyor. En önemlisi bir kadının hangi şartlarda olursa olsun çalışması ve ekonomik özgürlüğünü elde etmesi gerektiğine inanıyor. En güzeli de her fırsatta "Canım annem diye sarılıp yanaklarımdan öpüyor. Ben de onun, daha önce "o utandığım tokatla" kızart tığım yanağından öpmeye özen gösteriyorum.

Emine Özgenc

.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...